3 Eylül 2009 Perşembe

Ruhun renk körlüğü?

Gökyüzü kestane rengi
Tenim solgun mavi
Ve sen olabildiğince lacıvertsin.

Ruhumun arka planı beyazken
Kara kalem çalışmasıyla kirlet hayatımı.
Üç kuruşluk aşk paradokslarında ağlarken ben
Gülümse arka plandan.
Renk karmaşası yaşarken aşkım
Nefret nefet dökül paçalarımdan...

Gözbebeklerim sepia,
Parmaklarım siyah beyaz.
Neden ayakkabılarım saf yeşil?

Ben olan aşkımı hatırladım bu gece.
Beraber büyüdüğüm varlığım.
Ve ben rengini kazanmış ruhum
Bensizliğinin sonsuza kadar sürceğini bilsede.
Ama olsun çabaladı kalbim
Reddedileceğini bilsede.
Aşkım dönüp giderken haykırsamda ben
Hayatın arka planının siyah olduğu her yeri hatırlasamda
En pembelerinin bize ait olduğunu oda bilsede
Gitti ağlar adam marşla.
Yada ben ağlar adımdaydım
O güler adım giderken...

Gökyüzü aslında siyah.
Kalbim su pompalarken bedenime
Benim renkleri bilememem çok mu normal sizce?

1 Eylül 2009 Salı

Rakamların dansı, İki

Bu hitaplar sana...Ruhumun en depresif köşelerine...

Korku korkuttu kalbimi iyice bozdu ağırdan ağırdan...Dedim ya ağırdan ağırdan diye anla canımın nasıl yandığını.Toprak kokan doğada ölüm kokuttum mezarımı ve çevresini.Hatta zombiler oturup çay içiyordu mezar taşımda.Kaldırdılar bir gün benide.Oturdum çay içtim onlarla.Hep derler ya kaç çeşit yaşam var kimse bilemez haline şükret diye.Yaşayanları hepsi şükretmeli.Ne çok ölüm var dünyada.Ne çok azap var...

Geçen yan mezarımdan çığlık sesleri gelmeye başladı.Sonra git gide arttı sesler.Bir baktım seslerin biri mezarın içinden biride dışından geliyor.İki aşık...Tutamadım kendimi başladım ağlamaya...

İki çığlık...
İki aşk...
İki aşık...
Sen ve biz...
Ben olamayacak kadar güzeldi...
Şimdi sen uğramıyorsun bile...
Bende gözyaşlarımla çiziyorum resmini,
Hatırladığım kadarıyla...

benden Önce BEN olmalı...

Benden önce ben olmalı biyerlerde.Hani kaybetmişliğimin en kör noktalarını yaşarken denk geldiğim ama bir türlü hatırlayamadığım...

Benden önce ben olmalı.Buna nedensiz bir biçimde o kadar çok inanıyorum ki.Çünkü o beni ortaya çıkartıp kaybolmak istiyorum o ortadan.

Benden önce ben olmalı.Hafiften sen, hafiften ben, hafiften o ve hafiften herkes.Her şeyden biraz olmalı onda.Çünkü o her daim arkamdan kulağıma fısıldayacak kadar biliyor her şeyi.

Benden önce kesinlikle bir ben olmalı.Hatta kimse kabül etmesede hepimizden önce içimizde birileri var.Olmalı!Yoksa biz birbirimizde kendimizi göremeyiz değil mi?Biri bana bunların doğru olduğunu söylemeli ki bende ağlayıp gülebiliyim.Yada şizofren bir piç olduğumu bile bile her gün kimsenin göremediği ve kimsenin duyamadığı yerlerde bana özel kimselerle sessizce yaşayabiliyim...

Bizden önce de biz vardık...

Ve bizim içimizde gizli birer biz barındırırız...
Onu korur muyuz bilemem.
Yada kaçırır mıyız herşeyden?
Ama o bizim en dürüst yanımızdır.
En saf bizdir bizden gizli.
Merhaba ben.
Yazmayı becerebilen ben.
Sokak aralarında yaşayıp
Bana yaşamayı öğreten velet,
Merhaba...

27 Haziran 2009 Cumartesi

Sen,Ben ve Büyük Harf...

Ben olmayı özlerim gözlerinde ve kelimelerinde... Haziran gecesinde Ankara'a yağan yağmur kadar hevesli seyrederim seni.Gözlerin gözlerime değdiğinde yumruğumla ezerim esirleşmiş pesimist duygularımın kafasını...


Sen olmayı özlerim sözlerinde ve gülüşünde...Sen konuştuğunda Ankara Kalesinin dibinde dilenen dilenci bile ayaklanır benim hayallerimde.Vals yapar tüm saflığıyla art niyeti olan her şeye inat...

Biz olmayı özlerim birlikteliklerimizde...Ellerim teninin her yerini ezbere bilmesine rağmen her seferinde yeniden keşfetmeye çalışır bu bitlikteliklerde.Aslında tanıştırmadığımız birlikteliğimizin en büyük yanıda Ankaradır.Biz seninle kızılayın bir köşesinde her gece buluşuruz, rüyalarımızda.Böyle gecelerde biz olmaya başlarız.Zamanla biz kavramı git gide genişler ve aile oluruz.Tabi bunlar buluşmadan zihni birlikteliğimizde bile gerçekleşir...


Ölüm olmayı özlerim sözlerinde.

Gözlerin yaşamı,

Bebeklerin ölümü hatırlatır.

Zıtlıkları sevdirirsin bana,

Bense olabildiğine uygun.

Sen ve Ben oluruz en sonunda ise.

Yani Biz...

Baş Harfleri küçük yazılamayacak kadar önemliyizdir birbirimiz için...


4 Ocak 2009 Pazar

Etrafımızdakiler, göremediklerimiz yada kayıtsız kaldıklarımız...

Ağlıyordu küçük çocuk.Kaçıyordu annesinden.Etarfında binalardan sallanan yalnız kollar, bacaklar, başlar...Saymakla bitmeyecek iğrençlikleri izliyordu gözü yaşlı çocuk.Elinde tuttuğu kol babasından son hatıraydı ona.Ve ölümüne bağrına basıyordu onu, hiç ayrılmamacasına...
Anneside ağlıyordu bir yanda.Elinde kapkara bir ceset.Oğlum diyordu her sarılışında.Oğlum diyordu her feryadında.Oğlum...Kafasının üstünden geçen mermi ve benzerlerini umursamıyordu.Hatta kolundaki şarapnel parçası bile sanki ondan ayrıymış gibi davranıyordu.Algılamak istemiyordu anne, dünya ya durmuş yada sona ermişti onun gözünde...
En küçükleri ise dört yaşındaki kızlarıydı.İdrak edemiyordu hiçbir şeyi.Bir abisine bakıyordu bir annesine.Abisinin elindeki şeyi ne olduğunu idrak edemiyordu bile."Abimin elinde doğarken canı sıkılıp yarısı doğmamış bir adam var" diyordu soranlara.Ertesi gün bunu duyan gazeteciler gazetelerine yazarken bile ağlıyorlardı."Peki ya annenin elindeki ne?" dediklerinde."Diğer abim uyuyo sessiz olun biraz sonra uyanır bana kızar" diyordu.Artık gözyaşları kanalizasyonu tıkayabilirdi kanla karışmış bir şekilde....
Ağlıyordu hepsi bir yanda...
Ağlıyordu onlar...
Çekirdek bir ailenin son çöpe atılacak kabuklarıydı onlar...
(Dünyada bazı şeylere kayıtsız kalmak mümkün değil kimine göre.Kimine göre umursamamak yaşamaktır öğle değil mi?Umursamayanlara inat çabalamak dileğiyle...)