19 Aralık 2008 Cuma

Yeni yıl...

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor.Lütfen daha sonra tek..." ve kapandı telefon...


İçimi ısıtan bir soğukluk vardı sokaklarda.Ortalama üç buçuk - dört saattir yürüyorum.Ev veya herhangi duvarlarla kaplı bir yerde ısınmak istemiyorum.Şu an Isınmak eylemini gerçekleştirebileceğim en uygun yer herhalde iki adet kolun içi.Sırayla tüm sevdiklerimi arıyorum cep telefonumdan.Anneme zaten bir gün önce karşıyakada dua etmiştim, babam konuşmuyor benle ve evet abim! Offf lanet olsun o da yurt dışında ve o kadar çok kontörüm yok.Cebimdeki son parayla gidip kontör alıyorum.Tüm heveslerimi cebimden çıkartıp yüreğime ekledikten sonra arıyorum telefonunu..."Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor.Lütfen daha sonra tek..." ve kapatıyorum telefonu.O cebimden çıkarttığım son heveslerim, son hayat sevinçlerimde yüreğimden damla damla akıp gidiyor...Bu arada sırtım kaşınıyor ve elimi sırtıma attığımda sevdiğimden arta kalan tek şeye takılıyor elim...Küçücük ama zehirli bir hançer...

Ankara içimi ısıtmaya yetmiyor artık...Diyorum ya dört saatten fazla oldu yürümeye başlayalı.Kızılay, bahçeli ve Tunalı derken tüm sevdiğim yerleri birer birer es geçmeye başladım.Kar taneleri bir bir suratıma düşüyor ve bu sırada etraftan sesler yükselmeye başlıyor...Beş, dört, üç, iki, bir ve sıfır!Yeni yıl geldi ve bana destek olan tek şey kafama düşen kar taneleri...Yalnızlık diz boyu ve Ankara’dan ilk defa nefret ediyorum.Bir yandan da kulağımda çınlayan sarhoş naralarını dinliyorum.Galiba birkaç sene içinde bunları duyamaz hale geleceğim.Ama o zaman kadar bu naraların bile tadını çıkartmam gerekiyor anlaşılan bu is kokan Ankara'da...Yapabileceğim tek şey yeni sarmış olduğum sigaralarımdan birini daha yakmak ve keyifle gülümsemek.Hoşgeldin 2009...



Hepinizin yeni yılını şimdiden kutlarım...

12 Aralık 2008 Cuma

Farkında mısın?

Küçücük bir fotoğraf...Çeken makine için bir saniyelik zahmetsiz bir işlem.Peki ya benim için?Peki ya diğer insanlar için?Neler ifade ettiğini o basit makineye anlatabilir misin?Ben senin fotoğrafını elime aldığımda içimde bir bir kopup yere düşen parçalarımı makineyi geçtim kime anlatabilirim?

Sen bir fotoğraftın ilk zamanlarda...Sonra yavaş yavaş büyüdün içimde.Kelimelerle resmini çizmeye başladım.Çizdikçe yeniden keşfediyordum seni.Sen istediğin kadar kendini gizlemeye çalışsanda kelimelerde o kadar net gözüküyordun ki...Vücudundaki her bir pürüzü biliyordum kelimeler sayesinde.Sırtını okşarken dördüncü kaburganın altındaki beni.Her şeyi öğrenmiştim...

Aslında şu an yazarken ve düşünürken bile güzel geliyor farkında mısın?

Dördüncü kaburganın altındaki ben...

Senin vücudun üzerindeki ben...

Sendeki bir ben...

Sen ve ben...

İşte gerçekten bu bir aşk galiba...

Ölmek, özlemek...

Sevdiğin kadın artık sevemeyeceğin kadar güçlü...İçindeki küçük madeni deştikçe bulduğu cevherler onlar.Ve ben onu gördükçe lanet ediyorum kendi madenimi bulamadığıma.Bende istiyorum onun gibi hayaletlerle dans etmeyi.Bir fısıltılık hayatın hatalı artığı olmak istemiyorum.Dans etmek istiyorum dans.Bütün uzuvlarımı etrafa amaçsızca savurmak istiyorum.Sonra yere resimler çizmek istiyorum ayak izlerimle.İlk olarak ölümün resmini,sonrada yaşamın.Buram buram hayat kokutmak istiyorum etrafı.Sen olan bu havada daireler çizmek istiyorum kollarımla.Sembolik ve etkileyici daireler.Bunlarla beraber arşa yükselmek istiyorum.Dini hislerimin tavan yapmasını ve senin elinden tutmayı bir yandan da.Etrafımda ölmüş rahibelerin ruhlarını hissetmek istiyorum.Eski zamandan lanetlenmiş birkaç tanede şövalye istiyorum gözleri alev alev yanan.Denge istiyorum etrafımda.Aslında ne dersem deyim ben sen olmak istiyorum...

Seni özlüyorum...

Senle ayaklarımız yere değmeden dans etmek istiyorum...

Ölmek istiyorum aslında ölmek...

Bahşedilmeyecek...

Ağlayacak kadar güçlü değiliz aslında.Ve seğir edeceğimiz gemiyi seçme şansımızda yok biliyorsun...Bunu aynen benim adımı bildiğin kadar iyi biliyorsun.Sana bahşedilmiş olan kanatların elbet bir gün kırılacak ve kollarının arasına alacaksın farkında olmasan da.Çünkü o tahta gemiye kanatlarınla sığamazsın.Bende yan gemide olacağım hiç merak etme.Tam yol ilerleyeceğiz senle gemilerimizde.Kaptanlar biz,tayfalar biz...İki gemi, iki kaptan ve iki ölümlü olacağız.Tek fark kollarının arasında tuttuğun kanatların olacak.Ama benim elimde sadece avucumun içinde sıkı sıkı tuttuğum üç ağızlı çatalım olacak.Her bir ucunu özenle zehirlediğim çatalım.Dünyadaki en korkunç yemeği yediğim çatalım...Hayatı yediğim çatalım...

Savaş meleği ile şeytan arasındaki fark nedir biliyor musun?Savaş meleği her şeyini aşikar yapar.Ama şeytan kaleyi içten fethetmeyi seçer hep.Çünkü senin aşikar yaptığın işler belki küçük bir zihinsel hareketle değişebilir.Benim yaptığım işleri ise değiştirebilecek tek şey benim ona karşı geldiğim kişidir...

Gece Kokusu Tavan Arasındaydı...

Gece kokusu tavan arasındaydı
O güzel kızla beraber
Gökyüzünde rengarenk aylar vardı
Hepsi bir başka güzeldi
Seçilmesi zor olan siyah bile..
Bunların hepsi bir güne özeldi
Ve bir kişiye
O gece kokan tavan arasındaki,
Yüzü korkusuzluğun beyazlığı
Gözleri derinliğin mavisi
Ve parmakları Azraillin narinliğini almış kız içindi.
Gökyüzüne vahiyler yağıyordu
Rahipler dualara çıkmış
Tapınaklar dolmuş
Ve huzur kokuyordu etraf..
Gökyüzünde barışın simgesi güvercinler
Yerde ise kadim yaratıklar.
Doğa çiçek çiçek ağlıyordu dağlara
Melekler dünya hakkında hemfikirdi artık
Bunların hepsi bu kız içindi
Ama kızın gözlerinden damlalar süzülüyordu
Bu sevinçten midir bilinmez
Ama görüntüsü kalbimi kağıt gibi kurutmaya yetiyordu...

Bir Çift Göz...

Ameliyat masasında duran bir çift gözsün sen.
Kapkara ve içinde ne olduğu bilinmeyen,
Her organ gözüktüğünde parlayan,
Her acı dindiğinde ışıldayan,
Ama ölüm korkusu taşımayan…
Bir ameliyat masasında bunlar olur muydu bilmiyorum.
Çünkü sen anesteziydin beynimden içeri giren
Ve küçük bir damar yoluydun hayatımda
İçinden antibiyotiklerin aktığı,
Beraberinde diş gıcırdatan testere
Bütün doyumsuzluğumu kesmesini bilen.
Sonra ameliyat bitimiyle kapanıp giden.
Her süturla yavaş yavaş kaybolan.

Sen acıydın ameliyat masasında
Tedavi edebilen bir acı,
Doyumsuzluk kokan,anestezi kokan,
Kapkaranlık bir çift acı...

Hangi Maddeyim?

Ben senin peşindeyim Üzeri buram buram ölüm kokan Ama sadece sana hevesli bir zombi olarak. Vücudumdan arta kalan hiçbir şey olmasa da üzerimde Ve beynim toprakla bütünleşip çiçeklerine toprak olsa da Ben senin peşindeyim. Sula beni çiçeklerinle beraber... Belki evdeki çanak çömleğine karışırım Yada yemek yediğin tabağın Hiç şaşırmam çünkü çatalı üzerime batırmana Ve içimde olan etleri bir bir yemene... Belki de ayakkabındaki çamurla beraber evine gelirim Her adımında üstüme basarken Bir yandan da lanet edersin bana Sonrada yıkarsın belki banyonda Bende en küçük parçalarımı oraya bırakır her gün seni izlerim En azından doyumsuz güzelliğini görür birkaç hücrem Sende bu sırada lanet edersin tanrıya. Ben senin peşindeyim diye... Acıyla, Ölümle, Bensiz her hücrenle...

Gözyaşı...

Gözyaşlarımı yüzümden dökülürken arada seni seçmeye çalışıyorum.Bana odanın en karanlık ama bi o kadarda masum yerinden bakıyorsun yarı nefretle.Git diyorsun bir yandan da.Ama gidemiyorum ki.Ellerimde parmaklarımı bükecek kadar bile derman kalmamışken.Kalbimin içine erimiş demirle adını yazarken nasıl gidebilirim?Ama git diyorsun...

Sil diyorsun arada.Teninden parmak izlerimi silmemi istiyorsun.Ama bunu kendi ellerimle yapacak kadar karaktersiz olmadığımıda biliyorsun.Çünkü korkuyorum başka bir parmak izi geçebilir diye yerine.Korkuyorum anlıyor musun?Ben ömürüm boyunca bir daha öyle dokunamayacağımı bilirken bunları başkasına sildirmenden korkuyorum.Bu sebepten haykırıyorum gökyüzüne.Bu yüzden yalvarıyorum tüm tanrılara.Yalvarıyorum ki unut sana dokunduklarımı.Unut ki yerine başka kimse geçemesin dokunuşlarımın!

Tanrısızlığın binbir çeşidini yaşıyorum sayende.İbadet etme anlayışım hızla değişiyor ve sonlar hep sana bağlanıyor...

O, Yani Ben!

Kanatsız olduğundandır herhalde,
Kimse melek sıfatını yakıştıramazdı.
Her gözlerine baktığımda korksam da,
Aslında boğulmaktan korktuğumu bilirdim
Çünkü hiç o kadar buğulu mavi görmemiştim.
Yeni doğmuş bir tay gibi titrek gözüksede,
Aslında çok güçlü
Ve Aslından daha sevgi doluydu
Bir de kendini saklaması olmasa.

Umutsuz bir gecenin başlangıcı gibiydi
O , yani ben!

İpsiz sapsız görürdü dünyayı
Dünyaya bir türlü ip geçiremediğinden herhal.
İhtimaller üzerinde de uğraşmazdı,
Kesinlik sadece gerçekleşenlerdi.
Garip bir teoremdi aslında
Ve bir o kadar da tanımsız.
Şiir gibi anlaşılır,
Ama matematik kadar dipsiz.
Hayatında sürekli bir milat ararken
Bilmezdiki milat gülümsemesi,
Gözlerini her kırpması ise gökkuşağı.

Aslında sadece ben görürdüm bunları belkide
Hiçbir zaman fark etmesede gördüklerimi
Yada fark etmekten korktu
O , yani Ben!